Ekonomix'in Son Tahmini

Gectigimiz sene ara ara %20 getiri saglayacak tahminleri yapiyordum, son zamanlarda firsatlarin sayisi iyice azalmaya basladigi icin pek sesim cikmaz olmustu. Su siralar Amerika'da islem goren TKF isimli fonun fiyati $11.40 civarinda seyrediyor. Onumuzdeki 1 yil icerisinde ben bu hisse senedinin %20 artmasini bekliyorum (tabii daha erken ve daha fazla miktarda da artabilir ama benim tahminleri biliyorsunuz). Dubai'deki krizden dolayi Cuma gunu %5 dusmus, zaten son 1-2 aydir bizim hukumetin beceriksizliginden dolayi ne Turk lirasi dogru durust deger kazandi ne de Turk borsalari diger borsalara ayak uydurdu. Ben bu surecin duzelecegini ve bu nedenle de TKF'nin artacagini dusunuyorum.

Reeskont Nedir  Bütçe Nedir  Aritmetik Ortalama Nedir   Hisse Senedi Nedir   Bilanço Nedir   Akreditif Nedir  Tahvil Nedir    Broker Nedir    Portföy Nedir  Tutumluluk Nedir  Varlık Barışı Nedir  Evrim Teorisi Nedir  Reyting Nedir

Ha, bu  yaziyi bir yatirim tavsiyesi olarak kabul etmeyin, yatirim kararlarinizi alirken bir profesyonel danisin, vb. gibi uyarilari yaptigimi varsayin, kullanim kurallarimizi okuyup ona gore hareket edin. Neticede sizin kazanacaginiz paradan benim cebime bir sey girmedigine gore sorumluluk da kabul etmiyorum anlayacaginiz.

Bu yazi Ekonomi Türk blogunda yayinlanmistir.
Read More!

Fatih Altayli'nin Ekonomistlere Yonelik Laflari

Fatih Altaylı ekonomistler hakkında “Ekonomist olmak için @$#%! Şart mıdır?” başlıklı yazısında ağır ifadelerde bulunmuş; eminim bazı ekonomistler onun sözlerini hakaret olarak kabul edip dava bile açabilir. Hatta “Ekonomistler Odası” gibi lobicilik faaliyetlerini yürüten bir organizasyon olsaydı Fatih Altaylı’ya eminim ki haddini bildirirdi. Biz ifade özgürlüğünü desteklediğimiz için Fatih Altaylı’nın sözlerini ifade etmeye çalıştığı düşünceyi göz önüne alarak yorumlayalım. Öncelikle Fatih Altaylı’nın ne dediğine sansürlü bir şekilde bakalım:


“...Ve şimdi ekonomi uzmanları "Dubai nedeniyle ikinci kriz yaşanacak" diyorlar.
Bu ekonomistlerle işimiz çok zor.
Benim anladığım şu.
Nerede önünü görmekten aciz @$#%! var, ekonomist olmuş.
Ekonomik krizden kurtulmanın en kesin yolu ne biliyor musunuz?
Ekonomistlerden kurtulmak.”

Sansür kullanmamızın sebebi şu: bir ifadenin hakaret kabul edilebilmesi için birden fazla kişiye duyuruluyor olması gerekiyormuş. Yani arkadaşınızla konuşurken sarfettiğiniz sözlerin hiç birisi hakaret kategorisine girmiyormuş, ikili konuşmalarda meydan boş. Ancak araya üçüncü veya daha çok sayıda bir kişi girdiği zaman söylediğiniz sözler mahkemede aleyhinize delil olarak kullanılabiliyormuş. Olayın diğer bir yönü de şu. Fatih Altaylı’nın A gazetesinde veya B televizyon istasyonunda söylediği sözleri bizim buradan kaynak göstererek dahi yeniden sizlere duyurmamız da hakaret tanımı içerisine giriyor. Yani ben buradan Fatih Altaylı’nın sözlerini sansürlemeden birden fazla kişiye duyurursam hakarete uğramış ekonomistlerden bir tanesi kalkıp bana da hakaret davası açabiliyormuş. Bu arada hangi kelimelerin hakaret olarak kabul edildiğini burada sıralasam, çeneniz şaşkınlıktan yere düşer ve muhtemelen vereceğiniz cevap da hakaret kapsamına girer. Yine de bir örnek vereyim: bir kişiye komunist (veya sosyal demokrat) demek hakaretmiş.

Reeskont Nedir  Bütçe Nedir  Aritmetik Ortalama Nedir   Hisse Senedi Nedir   Bilanço Nedir   Akreditif Nedir  Tahvil Nedir    Broker Nedir    Portföy Nedir  Tutumluluk Nedir  Varlık Barışı Nedir  Evrim Teorisi Nedir  Reyting Nedir

Bunları neden söylüyorum. Bu çarpıklığın sebebinin şimdiki hükümet olduğunu ve bu çarpıklıkları kullanarak medyayı ve diğer eleştirenleri de onlarca defa susturma politikasını yürüttüğünü belirtmek için söylüyorum bunları.

Neyse Fatih Altaylı’ya dönelim. Altaylı Dubai’nin iflasının ülkemizde yeni bir krizin başlangıcı olacağını belirten ekonomistleri eleştirmiş. Geleceği göremeyen kim varsa ülkemizde ekonomist olmayı seçtiğini belirtmiş. Söylediklerinde doğruluk payı var da, bahsettiği kişilere dünyanın başka hiç bir yerinde ekonomist denmeyeceğini ifade etmemiş. Muhasebeciden bozma, ekonomistten ziyade bürokrat olan, gazetelerdeki köşeleri de bilgilerinden ziyade ahbap-çavuş ilişkilerinden dolayı kapmış olan bu kişilere kendisinin ekonomist demesi bence ya cehaletini gösterir ya da gerçek ekonomistlere hakaret etmek için art niyetini. Biz boş vaktimizde Ekonomi Türk blogunda bu kişileri verileri ve Ekonomi 101 bilgilerini kullanarak yerden yere vuruyoruz zaten. Hatta bununla da yetinmedik milleti aydınlatmak için aylarca üzerinde uğraşıp bir kitap da basıyoruz. Sırf ak koyun kara koyun belli olsun diye. Fatih Altaylı’nın iyi ekonomistler konusunda bu kadar duyarlı olmasını görmek sevindirici, umarım iki ay sonra bizim kitabımızı da okuyucularına ve izleyenlerine aynı şevkle duyurur.

Dubai konusuna geri dönecek olursak. Elin ekonomiden, finanstan anlamayan Arab’ı risk almasını bilmeyerek bu zenginlik ortamında iflas ediyor diye dünya ekonomisi krize girmez. Üç beş tane kredi açan Avrupa bankası biraz zarar yazar, o olur. Asıl problem Amerika’daki “Kara Cuma” denilen Şükran Günü’nden sonraki Cuma gününde perakende satışların geçen seneye göre yüzde 1 gerilemesi olmuş. Noel’e kadar geçen yaklaşık bu bir ayda Amerikalı perakendeciler senelik satışlarının %30-40’ını yaparlar. O yüzden bu dönemdeki perakende satışların %2-3 artmak yerine %1 düşmesi piyasalar açısından (Dubai’nin değil iflası) Dubai’ye göktaşı çarpıp yoketmesinden bile daha önemli bir haberdir. Ama bizdeki teknik analiz falcıları ve kendilerine ekonomist süsü veren üçkağıtçılar borsada (tamamen başka nedenlerden) olabilecek düşüşleri de Dubai’ye atfederler şimdi. Dubai krizi olsa olsa Çin’e petrol ve altın almak için fırsat olur, başka bir şey olmaz.

Read More!

Danıştay’da ‘kast’ hukuku

Danıştayın katsayı ile ilgili kararını "aptalca" diye nitelendirmek suç mudur? acaba cidden merak ediyorum. bu konuda biri beni aydınlatırsa sevinirim.

Bu konuda Taha Akyol kararın ortaya koyduğu, kast, bireysel özgürlük, eşitlik gibi kavramlar üzerine güzel bir yazı yazmış, okumanızı tavsiye ederim.

Manipülasyon Nedir   Küresel ısınma Karikatürleri  Türk Bilim Adamı  Liderlik Nedir?    Türkiyede Ödenen Vergiler, Vergi Türleri  Enformasyon Nedir    Slogan Nedir    Enflasyon Nedir    Nükleer Santraller  Devlet Nedir
Read More!

Kilisenin cinsel taciz dosyası İrlanda'yı karıştırdı

Radikal'deki haberden bir kısmını buraya aldım. İrlanda’da kilise eşrafı çocukları yıllarca taciz etmiş. İrlanda’da hükümetin yaptırdığı soruşturma, ‘rahiplerin çocukları taciz ettiğini ve çocuklara yönelik bu suistimalin Dublin’deki din otoritelerince örtbas edildiğini’ ortaya koydu. İrlanda Adalet Bakanı Dermot Ahern’in açıkladığı, 1975-2004 arası dönemi kapsayan raporda, ‘rahiplerin büyük çoğunluğunun çocukların maruz bırakıldığı kötü muameleye göz yumduğu, çocukların iyiliğinin, kilisenin itibarının korunmasına dair endişelerin gerisinde kaldığını, kilisenin yapısı ve kuralları kadar, devletin kiliseyle ilgili meseleleri yasaların kapsamı dışında tutmasının da bu tür olayların gizli kalmasını kolaylaştırdığı’ ifade edildi.

Manipülasyon Nedir   Küresel ısınma Karikatürleri  Türk Bilim Adamı  Liderlik Nedir?    Türkiyede Ödenen Vergiler, Vergi Türleri  Enformasyon Nedir    Slogan Nedir    Enflasyon Nedir    Nükleer Santraller  Devlet Nedir


Daha önce Atatürkle ilgili bir yazıda bundan bahsetmiştik, benzer şey bizde ordu için de geçerli. şimdi burada da kilise için bunu görüyoruz. koruyor, rekabetten uzaklaştırıyor, bilgi alma, şeffalık gibi öğeleri geri plana itiyorsunuz. tekelci güç elde eden otorite ise, kendi bildiğini okuyor! kendi dogru bildigi ilahi kanunlar bile onu durduramıyor! nedeni basit, faydayı şimdi sağlıyor, cezalandırma ise diğer dünyada! cünkü bu dunyada onu cezalandıracak bir mekanizma yok ne yazıkki...
Read More!

Türkiye'nin Elon Musk'ı

Referans gazetesi, Eksi Sözlük'ün kurucusu Sedat Kapanoglu ile röportaj yapmış, zügürt yazar kadrosunun uzun süredir hakkında spekülasyon yaptıkları bir soruya da cevap almış: Ekşi Sözlük'ün aylık geliri 80-100 bin TL civarında imiş (Daha gereksiz bilgi: Yazar başına 3.5 - 4.3 TL).

Ekşi Sözlük'ün geliri, sahibini ilgilendirir. Benim merak ettiğim Sedat Kapanoğlu'nun Ekşi Sözlük’ten gelen para ile ne yapacağı idi. Malumunuz Türkiye, girişimcilerin, kazandığı parayı ve bilgi birikimini ısrarla kendi sektörlerinin geleceğine yatırmadıkları ülkelerden biri. Tekstili ele alın. Deniz Gökçe’nin sık sık dile getirdiği gibi 30 yıldır kazandığı parayı kendi alt yapısı, rekabet gücü ve verimliliği hariç her şeye harcayan bu sektör, bugün sürekli sırtlarını dayadıkları ucuz girdide daha avantajlı Çin tarafından silinme tehdidi altında.

Yalnızca tekstil de değil. Örneğin Yeşilçam. Zamanında, yılda 200 film yapılmasına rağmen kimse kör topal da olsa bir stüdyo kurmamış, belki kuramamış. Yeşilçam silinmiş gitmiş. Örnekler çoğaltılabilir.

İsteyen parasını istediği gibi harcar, kimse parasını sektörüne ya da iş geliştirmeye harcamak zorunda değil. Burada asıl mesele koca koca sektörlerden, kendi sektörünün alt yapısına yatırım yapan kimsenin çıkmaması. Dikkat edin kendi sektörüne değil, sektörün rekabet gücünü arttıracak altyapıya yatırımdan bahsediyoruz. Birinci çırçır fabrikasından sonra iki çırçır fabrikasını, sonra üçüncü çırçır fabrikasını kurmak şeklinde olan yatırımdan değil.

Nükleer Nedir    Yatırım Fonları    Taksi Şöförü   VOB nedir?  IMF Nedir   Borsa Tüyoları  Borsa Nedir  Zaman Nedir  Pi Sayısı Nedir

Neyse, röportajda benim soruma da cevap var. Kapanoğlu 2004’ten beridir çalıştığı Microsoft’tan ayrılıp Türkiye’ye dönmüş, yakın dönemde hızlı ve kaliteli yazılım geliştiren ekip ve süreçlere ulaşmaya çalışacakmış. Yani yazılımdan kazandığı parayı, yazılımın alt yapısına harcayacakmış (en azından plan bu). Erkenden sevinmeye gerek yok, ne olacağını göreceğiz. Türkiye’nin havasını biraz soluduktan sonra titreyip kendine dönebilir, ya da memleketin girişimci sevmez ortamından bunalıp “yeter böyle aşkın ızdırabı” diyerek kazandığı parayı emlağa, altına da yatırabilir; şirketi satıp, aldığı toplu paranın faiz geliri ile de yaşayabilir.


Bu arada, yazının başlığının neden "Türkiye'nin Elon Musk" olduğunu açıklayayım. Kazandığı parayı ekmeğini yediği sektöre harcayan girişimcinin daha bir üst modeli de var: Kazandığı parayı daha inovatif ve katma değeri yüksek işlere yatıran girişimci. Referans gazetesi Facebook’un kurucusuna gönderme yaparak “İşte Türkiye’nin Marc Zuckerberg’i” diye başlık atmış. Ben de diliyorum ki, umarım yakın gelecekte “İşte Türkiye’nin Elon Musk’ı” diye bir başlık da görürürüz. Adam (Musk) PayPal’dan kazandığı parayla dünya yörüngesine sıvı yakıtlı roket gönderen ilk özel şirket olan SpaceX’i kurdu, NASA’dan 1.6 milyar dolarlık ihale aldı. Sonra hızını alamadı gitti, şehirler arası yolları katedebilen ilk elektrikli otomobili üreten Tesla Motors’u kurdu. Bir de ABD'ye Güney Afrika'dan göçüp gelmiş. Yabancı sermayeden 100 kat iyi, yabancı yetenek!


Bu yazı Ekonomi Türk sitesinde yayınlanmıştır.

Read More!

Gunun Komik Lafi: Altindaki Yukselis

İstanbul Kuyumcular Odası Başkanı Alaattin Kameroğlu “Altın fiyatları bir adım ileri, iki adım geri misali artmaya devam ediyor. Bunun nereye varacağını kestirmek gerçekten güç. Bundan kuyumculuk sektörü olumsuz etkileniyor” demis.

Yahu bir adim ileri iki adim geri giderek nasil altin fiyatlari artar, olsa olsa dusmustur. Sen once adimlarini dogru say, vardir bir yanlisin, altin fiyatlari iki adim ileri bir adim gidiyor olmasin sakin.

Altın Yorumları    UNESCO Nedir    Sosyalizm Nedir  Forex Nedir    Fraktallar  Altın Oran Nedir

"Altin fiyatlarindaki yukselisi kestirmesi guc" kismina ise soyle bir yorum yapabilirim. Kestiren kestiriyor:

Dolar cinsinden altin fiyatlarinin yukselmesini sene basindan beri bekledigimizi belirteyim. Iste Ocak ayinda yazdigimiz yazi burada. Mayis'ta da baska bir yazida belirtmisim. Ne diyorum sene basindan beri? Altin ve petrol al, dolar ve Amerikan tahvillerini sat. Devlet (Amerikan devleti) isin icerisine girerse piyasalarda ne olacagini tahmin etmek de cocuk oyuncagi olur. Kestiren nasil kestiriyormus ogrendiniz mi Alattin Bey?

Bu yazi Ekonomi Turk sitesinde yayinlanmistir. Read More!

Ogretmenler gunu

Iki sene once ogretmenler gununde ogretmenlerle ilgili yazi koymadik diye elestirilmistik. Yeni bir yazi yerine, eski yazilari derleyip (isitip isitip) yeniden onunuze koyalim. Emin Colasan yaparken sorun olmuyor ne de olsa. Ilk yazi Ekonomix'ten (patrona yag cekiyorum, once onun yazisini alintilayarak):

Ogretmen Maaslari Az mi?
Bizim ailede ogretmen cok. O yuzden bu yazida yazacaklarimi kimse ustune alinmasin. Orhan Karaca dostum ogretmenler sendikasinin "Ogretmen maaslari 1923'den daha dusuk" seklindeki absurd (sacma derecesinde komik) iddiasina yanit olarak ogretmen maaslarinin 5 kat civarinda arttigini gostermis. Ote yandan 1923'den bugune kisi basina gelir 11 kat artmis. Nufusumuz da 5 kat arttigina gore ulke olarak 1923'e kiyasla 50 kat daha zenginiz demektir. Yine de bu islerin 1923'den beridir hep kotuye gittigi gercegini (!) degistirmiyor. Nerede o eski gunler be, hersey daha bir guzeldi!

Sendikalar bunu hep yapiyor. Adamlar tarafsiz degil ki. O yuzden ben sendikacilarin bir gun "Allah birdir" demelerinden korkuyorum, eger oyle bir sey olursa cok tanrili dine sahip Hindular veya Afrikali kabileler hakliymis demektir.

Altın Yorumları    UNESCO Nedir    Sosyalizm Nedir  Forex Nedir    Fraktallar  Altın Oran Nedir

Ogretmen maaslarinin az mi cok mu oldugu sorusunun cevabi tarihte gizli degildir. 10 sene once soyleydi, simdi soyle olmasi lazim seklindeki ifadeler hurafeden ibarettir. Ayni mantikla siyah beyaz televizyon 20 sene $1000'di, simdi $1500 olmalidir savini ileri surebiliriz. Renkli televizyon ve plazma olayina hic girmeyelim.

Peki ogretmen maaslarinin az mi cok mu oldugunu nasil anlayacagiz? Vallahi siz cok alistiniz bedava ekonomi egitimine. Once ucret olarak cocuk esirgeme kurumuna 10 YTL bagislayin, makbuzunun digital kopyasini da bana email ile gonderin ucret olarak ondan sonra cevap vereyim. Ucreti odemek istemiyorsaniz yazinin geri kalan kismini okumayin. Amerikalilarin honor sistemi (yani seref sistemi) vardir, herkes kendisini kontrol eder. Mesela isyerinde kahve istiyorsunuz, gidersiniz mutfaga, orada bir kavanoz vardir, atarsiniz icerisine 25 senti, alirsiniz kahvenizi. Kahvenin basinda kimse durmaz, kontrol etmez. Dogru seyi yapmak size kalmistir. Burada da basiniza bekci dikmeyecegim, dogru seyi yapmayi size birakiyorum. Ucret 10 YTL, pahali geldiyse okumayin. Ucreti odemeden okursaniz hakkimi helal etmedigimi de belirteyim.

Ucreti odediyseniz yazinin devamini buradan okuyabilirsiniz.



Digeri de benim 2007 yilinda yazdigim bir yazi. Bunu da aynen kopyaliyorum:

Öğretmenler günü ve zorunlu eğitim

Sonunda bu da oldu. 24 Kasım'da öğretmenler gunu yazısı yazmadık diye elestiri aldık. Ama bu öğretmenler günü denen şey her ülkede farklı günlerde kutlanıyor. Arjantin'de 11 Eylül, Çin'de 10 Eylül, Hindistan'da 5 Eylül, ABD'de Mayıs ayının ilk haftasında kutlanıyor. UNESCO tarafından ise 5 Ekim günü Dünya Öğretmenler Günü olarak kutlanıyor.

Türkiye'de 24 Kasım'ın Öğretmenler Günü olmasının gerisinde ise emekli bir generalin (bkz. Kenan Evren) imzası var. Tabi gerekçe her konuda olduğu gibi yine Atatürk'e dayandırılmış. Şimdi Atatürk'ü her şeye alet etmenin sakıncalarından bahsetsem muhtemelen "Atatürk düşmanı" olurum, dolayısıyla sesimi çıkarmıyorum. Bu arada "başöğretmen" Atatürk'ün hangi tarihler arasında öğretmenlik yaptığını merak ettim, araştırdım, bulamadım.

Tamam anlıyorum, eğitim kutsal bir vazife, Atatürk de kutsal bir insan. Dolayısıyla kraldan fazla kralcı olmayı sevenler açısından mantıklı bir yaklaşım olabilir. Ama mesela benim bildiğim bizim kültürümüzde ekmek de kutsal bir yiyecek. Atatürk'e başfırıncı ünvanı da verilmiş miydi? Verilmediyse neden verilmedi? Hak etmiyor mu? Bir ulus bugün yediği ekmeği ona borçlu değil mi? Yoksa bize yanlış mı öğrettiler?

(Bize yanlış mı öğrettiler kısmına geri döneceğim. Ama önce bir açıklama yapayım: Hayır, efendim. Atatürk düşmanı değilim. Bir çok tarihi figür gibi onu artısıyla eksisi ile anlamaya çalışıyorum. Ama sizin kalıplarınız ile "Atatürkçü" de, "Kemalist" de dğilim.)

Öğretmenler Günü konusundan buraya nasıl geldim ben de anlamadım. Ama bu gün dolayısıyla gündemle alakalı 'Erotik öğretmen' görevden alındı tarzı haber yapmaktan daha iyi yaptığımı düşünüyorum.

Bazı şeyleri bir öğrenci olarak bize yanlış öğrettiklerini farkettiğimde henüz bıyıklarım terlememişti. Yıllar sonra Catherine Baker'ın Zorunlu Eğitime Hayır isimli kitabını okudum. İzlenimler sitesindeki şu yazıyı görünce bu kitabı hatırladım. Ben 1990'lı yılların başında okumuştum ama kimbilir kime verdim de geri gelmedi, şu an elimde yok. Ama internette biraz bakınınca İmge Kitabevi tarafından Şubat 2006'da yeni baskısının yapıldığını gördüm. Kendinize bir iyilik yapın ve bu kitabı okuyun. Kitapta savunulan fikirlere katılır katılmazsınız orası ayrı. Benim aklımda kalan çarpıcı ayrıntılar olarak okul binaları ile hapishanelerin birbirine benzerliği ve çocukların neden her teneffüse sevinçle bağırışarak çıktığını sayabilirim. Bize birşeylerin yanlış öğretildiği gerçeği Baker'in "okulun, devletin kendine köle yetiştirmek için organize ettiği bir kurum olduğunu, yetişkinlerin, bu köle eğitiminden başarıyla geçtikleri için bunun farkına varmadıkları" tezi ile örtüşüyor.

Kendi geçmişime baktığımda, bugün geldiğim noktaya milli eğitim sistemi ve okullar sayesinde değil, milli eğitim sistemine ve okullara rağmen geldiğimi söylemekten kendimi alamıyorum. Karşıma çıkmış olan bir çok öğretmenden sadece birkaçının hafızamda kalıcı yer edindiğini, benim için yol gösterici olduğunu söyleyebilirim. Bu açıdan kendimi bazen şanslı bazen de şanssız olarak değerlendirmişimdir. Yıllar sonra istatistikte "law of large numbers" ve "central limit theorem"i anladığımda aslında bu durumun pek de şaşılacak bir durum olmadığının farkına vardım. Her meslekte olduğu gibi öğretmenlerin arasında da çok iyi örnekler çok kötülerle bir arada. Ama büyük bir çoğunluk vasatın iki standart sapma çevresinde.

Bu gelinen noktada kişi olarak öğretmenlerden daha çok sistemin çarpıklığının payı olduğunu düşünüyorum. Her konuda olduğu gibi bu konuda da muşevvikler sistemi işliyor (incetives matter). Bugünkü eğitim sisteminde ne yazık ki iyi örnekler sistem tarafından cezalandırılıyor, kötü örnekler teşvik ediliyor, sistem iyi örnekleri vasat olmaya zorluyor.

Peki çözüm ne? Aşağıya sistemde çarpıklığı giderecek bazı çözüm önerilerini sıralıyorum. Lütfen hemen klavyeye sarılıp hararetli itirazlara başlamadan önce neyi savunduğunuzu, savunduğunuz şeyin olası pozitif ve negatif sonuçlarını gözden geçirin.

1. Zorunlu eğitim kaldırılsın. Bugün uygulanan zorunlu eğitim sisteminin negatif etkilerinden birisi ailelerin çocuklarının eğitimlerini aksatmasıdır. İster köyde olsun ister şehirde, çocuğunu herhangi bir okula kaydettiren ebeveyn kendini görevini yapmış hissediyor ve çocuğunun eğitimi ile neredeyse hiç ilgilenmiyor. Çünkü zaten karar verme şansı da yok. Zorunlu eğitim kaldırılırsa bütün yük ailelerin (ebeveynlerin) sırtına bineceğinden daha iyi sonuç alınacaktır. Gerek çocuklarının eğitimi konusunda gerekse doğru okulu seçme konusunda.

2. Tevhid-i tedrisat kanunu kaldırılsın. Bu kanun ümmetten millet aşamasına geçişte önemli rol oynamış olabilir. Ancak bugün sistemin çarpıklığının en önemli nedenlerinden biri. Eğitimde hedefimiz eşitlik ya da herkesin aynı eğitimi alması değil, çeşitlilik ve özgürlük olmalıdır. Kemalistler kafalarındaki "öcü dinci okullar" hayaletinden, dinciler de "bu okullar çocuklarımızı dinsiz yetiştirecek" korkusundan ve önyargısından kurtulması lazım. Yasaklar her iki grubu da marjinalleştirmekte yer altına itmektedir. Bırakın isteyen çocuğuna dini eğitim versin isteyen bale eğitimi, isteyen de her ikisini de ya da hiçbirini. (Bale eğitimi ve dini eğitim birbirinin alternatifi değildir, sadece örnek veriyorum.) Hatta dileyen kutuplarda pancar yetiştirme okulu bile açabilir. Öğrenci bulacağına güveniyorsa neden olmasın? Eğitimde çeşitliliği sağlar zorunlu eğitimi de kaldırır ailelerin özgürce karar vermesini sağlarsak müşevvikler sistemi daha iyi olanı ödüllendirecektir.

3.Öğretmenlere ve okullara verilen teşvikler kaldırılsın, eğitim konusunda illaki de teşvik verilecekse öğrencilere ve ailelere verilsin. Herhangi bir piyasada eğer devlet eliyle teşvik verilecekse bu teşvik üreticilere değil tüketicilere verilmeli, üreticiler değil tüketiciler korunmalı ya da desteklenmelidir. Eğitim hizmetini düşündüğümüz zaman da aynı kural geçerlidir. Bugünkü sistemde aileler okullar için birbiri ile yarışmaktadır. Ancak okul ve öğretmenler yerine öğrenciler ve aileler desteklenirse okullar aileler için birbiri ile yarışacaktır. Siz hangisini tercih edersiniz?

4. YÖK lağv edilsin, gerek üniversiteler, gerekse liseler bağımsızlığa kavuşsun. İsteyen okul paralı eğitim yapsın, isteyen parasız. Aileler de istediği okulu seçmekte özgür bırakılsın. Devlete göbeğinden bağlı bir akademik ortamda yaratıcı düşünce ve kaliteli eğitim mümkün değil. Üniversiteler gerekirse yer çekimi kanununun bile tartışılabildiği özgür ortamlar olmalı.

5. Her öğretmene eşit maaş, eşit statü gibi saçma uygulamadan vazgeçilsin. Farklı performansa farklı ücret ödenmesine izin verecek piyasa mekanizmasının önündeki engeller kaldırılsın. Yeterlilik konusu saçma sapan sınavlarla değil tecrübe ile belirlensin. Bu konuda da karar merkezi sınav sistemi ile alınmasın her okulun kendi inisiyatifine bırakılsın.

İlkokulda aynı sıraları paylaştığım arkadaşlarımdan bazıları öğretmen olmayı tercih edip milli eğitimin çarkları arasına girdiler. Ancak kabaca bir değerlendirme yaptığımda çoğunun gerçekten öğretmen olmak istedikleri için değil, üniversite sınavında daha iyi bir alternatife yetecek puan alamadıkları için öğretmen olmayı tercih ettiklerini görüyorum. Yani sistem iyileri ayıklayıp başka birşey yapamayanları öğretmen olmaya teşvik ediyor gibi görünüyor. Böyle bir sistemden mucize beklemek için fazla iyimser olmak gerek.

Bense gerek üniversite öğrenciliğim sırasında gerekse daha sonra özel dersler verdim, piyasanın içinde bulundum. Eğitim sisteminin ürünleri olarak normal çarpma ve bölme işlemini dahi yapamayan ama üniversiteye devam eden öğrencilerim de oldu, eğitim sisteminin çarkları arasında ezilen cevherlerle de karşılaştım. Bugün, arkadaşlarımın aksine, yapabileceğim bir sürü meslek arasından sıyrılıp sadece öğretmeyi sevdiğim ve sevdiğim işi yapmak için öğretmenlik mesleğini seçmiş bulunuyorum. Bu yüzden, başta öğretmenlerin (öğretmen olan okuyucumuz varsa) ama tüm okuyucularımızın burada yazılanları hariçten gazel okumak olarak değil de kendi içlerinden birinin "yapıcı" önerileri olarak dikkate almalarını tercih ederim.

Edit: Kutlamayı untmuşum. Bütün öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlu olsun. Daha iyi olan öğretmenlerimizinki daha kutlu olsun.
Read More!

Rus Rublesi ve Borsasi Deger Kazanacak

Gectigimiz yaz aylarindan bu yana ara ara Rus ve Hindistan piyasalarina yatirim yaptigimi belirtiyorum. Bugun Rusya hakkinda Bloomberg'de su haberi gorunce bir iki laf edeyim dedim. Bloomberg Rusya'nin parasinin degerini dusurmek ve spekulasyonlari onlemek icin faizleri yarim puan indirerek %9'a cektigini soyluyor. Bu ne demektir soyleyeyim, Rus rublesi ve borsasi (Borsa Yorumları) deger kazanmaya devam edecektir demektir.

Ben Rus borsasina Amerika'da RSX semboluyle islem goren fon vasitasiyla yatirim yapiyorum. Haziran ayinda $22 iken almistim, sonra $18'e kadar da dustu. Bugunlerde ise $31-32 civarinda seyrediyor. Keske super borsaci olsaydim da $22'dan degil, $18'dan alsaydim ama nerede bizde o yetenek.

Altın Yorumları    UNESCO Nedir    Sosyalizm Nedir  Forex Nedir    Fraktallar  Altın Oran Nedir

Rusya'ya neden yatirim yaptim peki? Birincisi petrol fiyatlarinin yukselecegini dusunuyordum, ikincisi de rublenin dolara karsi deger kazanacagini. Iki konuda da hakli ciktim.

Bu yazi Ekonomi Türk sitesinde yayinlanmistir.
Read More!

Reklam Veren Ariyorum

Biliyorsunuz Ekonomi Turk kitabımız (ekonomi nedir?) yakında piyasaya çıkacak. Kitabın içerisine tam sayfa reklam vermek isteyenler olabilir. Ben şimdiye kadar böyle bir uygulamayla karşılaşmadım ama sıcak bakıyorum. Yasadışı içerik taşımayan tam sayfa reklam veya ilanlarınızı $250 karşılığı kitabın ilk baskısına koyacağız. Bana sorarsanız kelepir fiyatına reklam veriyor olacaksınız. Eğer bu uygulama tutarsa ve kitap da diğer baskılara girerse ikinci baskiya da reklaminizi ucretsiz koyma fırsatı da tanıyorum.

Altın Yorumları    UNESCO Nedir    Sosyalizm Nedir  Forex Nedir    Fraktallar  Altın Oran Nedir

İlgileniyorsanız elinizi çabuk tutun, kitap Şubat başı gibi piyasaya çıkacak.


Ekonomi Türk
Read More!

Alkollü Araç Kullanımı

Amerika’da her yıl 11-12 bin kişi alkollü araç kullanılmasından dolayı yaşamını yitiriyor. Türkiye’deki rakamlar nasıldır bilmiyorum, varsa da bakmadım. Ama kendi babamdan biliyorum, Türkiye’de alkollü araba kullanan milyonlarca kişi var. Belki bunun bir sebebi “alkol benim araba kullanma kabiliyetimi etkileyemez” şeklindeki erkekliğe toz kondurmama isteği olabilir, belki de başka bir şey. Neticede ülkemizde de bir çok kişi hem alkollü araba kullanılması hem de aşırı hız sonucu yaşamını yitiriyor.

Alkollü araba kullanan kendine zarar veriyor, bize ne türü bir yaklaşım da bu konuda doğru olmaz. Neticede alkollü araba kullanan adam sadece kendisine değil, beraberinde arabasında olan ufak büyük çocuklarına ve karşı yönden seyahet etmekte olan masum sürücülere de zarar verebiliyor. O yüzden bu konunun devlet tarafından düzenlenmesi ve problemin hafifletilmesi gerekiyor. Mesela geçen hafta New York eyaleti yeni bir kanun geçirerek bu konuda medyaya göre radikal, bana göre ise geç kalmış ve yeterli olmayan adımlar attı. Birincisi alkollü araç kullanan ve arabasında 16 yaşından küçük taşıyan kişilere 4 yıla kadar hapis cezası verilmesi. İkincisi alkollü araç kullanırken yakalananların araçlarına özel cihaz taktırarak arabayı her çalıştırmadan önce bu cihaza üflemeleri zorunluluğu (eğer alkol çıkarsa araba çalışmıyor bu durumda). Ekonomi Türk

Altın Yorumları    UNESCO Nedir    Sosyalizm Nedir  Forex Nedir    Fraktallar  Altın Oran Nedir

Arabada çocuk varken alkollü araç kullanılmasına ciddi hapis cezasının getirilmiş olması önemli, bu çocukların hayatına ne kadar değer verdiğimizi gösteriyor. Peki büyüklerin ve karşı yönden seyahat etmekte olanların hayatının değeri? Alkollü araç kullanmanın mazereti olmaz, dolu tabancayla toplum içerisinde dolaşmaya benzer bu, ne zaman patlayacağı belli olmaz. O yüzden her türlü alkollü araç kullanılmasına ciddi hapis cezaları verilmesi gereklidir kanımca. Sadece 1-2 kadeh içenlerin ceza sınırından bir iki yudum daha fazla alkol almaları yüzünden yıllarca hapis yatmaları doğru mu peki? Birincisi bu kişiler kendilerini böyle durumlara karşı korumak için alkol üfleme cihazlarından alabilirler. Hatta bir süre sonra otomobil üreticileri bu cihazları arabalara kendiliklerinden takacaklardır. Böylece ufak bir hata yüzünden yıllarca hapis yatmanın önüne geçilebilecektir.  Diğer türlü alkol sınırının az üstünde olmanız sizi güvenli bir sürücü yapmaz, sınırı geçmişseniz tehlikelisinizdir.
Tabii Türkiye’de bu tür kanunların şimdiki zamanda geçmesini beklemek hayal. Kanun yapıcıların bir kısmının da ara ara alkollü araba kullanırken yakalanmaları ise işin ironik tarafı. Ama belki 10-15 yıl sonra durum değişebilir. Biz şimdiden bu konudaki uygulamalar hakkında bilgi verelim dedik.

Konunun diğer bir boyutu ise davranışların babadan çocuklarına geçmesi. Türkler normalde zaten oldukça sinirli, şiddete meyilli insanlar. Çocuklar da evde anne ve babalarından okulda da öğretmen dediğimiz Amerika’da davranışlarından dolayı birçoğunun hapse gireceği zorbalardan dayak yiyerek şiddeti öğreniyorlar. Benzer şekilde alkollü araç kullanan babaların çocukları da, diğer çocuklara kıyasla 2,59 kat daha fazla alkollü araç kullanma cezası alıyorlarmış. Bu araştırmaya dikkatimizi çeken Eucmenomics bloguna teşekkür ediyoruz.

Bir de bu yüksek cezalara rağmen hala alkollü araç kullanan insanların olması problemi var ama ona da başka zaman değiniriz artık.
Read More!

Jim Rogers'dan Roubini'ye Ayar

Gecenlerde bir okuyucumuz neden her onune gelene (ozellikle yabancilara) ayar cekmedigimizi sormustu. Soyledikleriyle ayari hak edenlerin basinda Roubini geliyor ama Amerika'da Roubini'ye benim cektigimden cok daha iyi ayar cekecek bir ton adam var. Jim Rogers'i tanir misiniz bilmem ama bence arastirin bir kim oldugunu, simdiye kadar ki performansina bakin, ogrenin. Jim Rogers benim gozumde Roubini'den kat kat iyi bir tahmincidir. Gecenlerde verdigi bir mulakatta Roubini'ye su sozlerle guzel bir ayar cekmis:

"Jim: ...A bubble is when assets are screaming to new highs everyday, everyone is talking about them, and everyone owns them. Right now, virtually no one owns commodities. So for Mr. Roubini to talk about a bubble in commodities defies comprehension. It proves he does not understand markets.

Kapitalizm Kapitalist nedir  Faşizm nedir?  Fraktal Nedir  Kırmızı Başlıklı Kızın Hikayesi  Çernobil Faciası

I am flabbergasted at Mr. Roubini’s comment about bubbles because there is not a single market in the world making all-time highs except Gold, US Government Bonds, Cocoa, and the Sri Lankan stock market. That’s hardly reason to call for a bubble. So, I am most perplexed about this alleged bubble which is out there.

Damien: … and I doubt long term shareholders feel like they are in a bubble.

Jim: Exactly. And since Mr. Roubini thought oil would stay below $40 a barrel for all of 2009, I would love for him to tell me and the rest of the world exactly where are all the oil supplies because the International Energy Agency (IEA) — which has the best global data set on energy supplies — has no idea where is the oil. Mr. Roubini should tell us where this price suppressing oil supply is hidden. All the oil possessing countries in the world have declining reserves. All the oil companies have declining reserves. So Mr. Roubini must know something the rest of us don’t."


Yazinin devamini siz buradan okuyabilirsiniz. Bir de Roubini'nin her dedigine "ayet" muamelesi yapip Turkce'ye cevirip bize satmaya kalkanlar var. Onlara soyleyecek tek sozum, "kizim sana soyluyorum gelinim sen anla"

Ekonomi Türk
Read More!

Okuma Aliskanligi Nasil Kazanilir

Okuma aliskanligi nasil kazanilir konulu bugünkü Yazımı buradan okuyabilirsiniz.

Kapitalizm Kapitalist nedir  Faşizm nedir?  Fraktal Nedir  Kırmızı Başlıklı Kızın Hikayesi  Çernobil Faciası Read More!

Istatistik Sorulari ve Cevaplari

Istatistik sorulari ve cevaplari arayan istatistik meraklilari kalemlerini, kagitlarini hazirlasinlar. Bu soruyu ekonomi doktorasi birinci sinif ogrencilerine istatistik odevi olarak verdim. Hazirsaniz baslayalim.

Bir radyo istasyonu 1 ile n arasinda rasgele bir rakam seciyor, dinleyicilerinden bu rakami tahmin etmelerini istiyor. Bilene de kucuk capli bir hediye var. Telefonla arayan dinleyiciler rakami tahmin etmeye calisiyorlar. Tahmin dogru degilse, sunucu yuksek ya da dusuk tahmin diyerek bir sonraki arayanlar icin ipucu veriyor. Radyo istasyonunu ortalama kac kisinin aramasini beklersiniz?

Kapitalizm Kapitalist nedir  Faşizm nedir?  Fraktal Nedir  Kırmızı Başlıklı Kızın Hikayesi  Çernobil Faciası

Ornek: n=2 ise, ortalama arayan sayisi 1.5 olacak.



Read More!

Blog Hirsizlarina Karsi Ne Yapilabilir?

Internette bir suru uyanik baskalari tarafinda uretilmis orijinal icerikli yazilari hic bir link vermeden ve izin almadan calarak kendi sitelerinde yayinliyorlar. Sitelerine de reklam koyarak bu isten ufak bir gelir elde ediyorlar. Simdiye kadar biz boyle bir durumla karsilasmamistik. Daha once Emre Senel isimli birisi bizim yazdigimiz yazilari kendi adini kullanarak profesyonel fayda saglamaya calismis ve biz de kendisini burada ifsa etmistik. Bugun Google'da Emre Senel ismini aradiginiz zaman cikan ucuncu link blogumuzdaki "Emre Senel: Intihal" ve "Emre Senel: Calinti Yazilar" linkleridir.

Bugun ise karsiniza yepyeni bir hirsizla cikiyoruz: Orhan Yasar Celik. Bu kisinin uzerine kayitli 33 tane internet sitesi varmis ve bunlardan en az iki tanesinde baskalari tarafindan yazilmis calinti yazilarin yazildigini tespit ettik. Bir blogu kullanarak bu isi yaparsaniz elinize az bir para gecer ama 33 tane blogu kullanarak bu isi yapiyorsaniz bu isten geciminizi saglayabilirsiniz.

Bu kisilere karsi nasil davranmaliyiz sorusuna cevap ararken benzer problemleri yasayan baska bir blogcu su cozumleri oneriyor:

Borsa Nasıl Oynanır  inovasyon nedir    Borsa Yorumları    Petrol Fiyatları    Bilgisayar Nedir

1. Calan kisiyle direkt iletiisme gecin ve yazilari kaldirmasini isteyin.

2. Blogun adresini whois servisini kullanarak aratin ve sahibinin kim oldugunu bulmaya calisin.

3. Siteyi yayinlayan hosting sirketiyle irtibata gecin ve bu sitenin hirsizlik yaptigini belirtin ve onlardan yardim isteyin.

4. Calinti yazilarin yayinlandigi sitede reklam veren sirketlerle irtibata gecin ve reklam vermelerini engelleyin.

5. Benim burada yaptigim gibi cumle aleme rezil edin.

6. Google'a ve diger arama motorlarina basvurarak arama motorlarindan ihrac edilmelerini saglayin. Sitede bu konuyla ilgili su sozler yer aliyor:
Next on the list of action you can take is to file a notice of infringement of the Digital Millennium Copyright Act with Google. This has the potential to get the site in question banned from Google. Other Search Engines have similar procedures. I’m yet to go to this length with any site because by this point they have usually responded.

7. Yasal yollara basvurun.

Not: Bu arada www. copyscape.com gibi websitelerini kullanarak sizin sitenizden yazi calan siteleri kolayca belirleyebilirsiniz. Orhan Yasar Celik hakkindaki son yazilarimizdan bir tanesi.
Read More!

Mikro iktisat uygulaması Cinayet Ekonomisi

Not: Asagidaki yaziyi once Ekonomi Turk kitabinin mikro iktisat uygulamalari kismina koymak uzere yazmaya baslamistim ama kismet burada yayinlamakmis.

Televizyonlarda bir sürü dizide cinayetleri çözen zeki dedektifler veya CSI gibi dizilerde teknoloji kullanan suç savaşçıları öne çıkarılır. Belgesellerde de FBI, DEA, veya yerel polis güçlerinin çözdükleri cinayetlerin hikayelerini izleriz. Bunları izlediğim zaman aklıma ilk gelen soru Amerika’da her sene kaç tane cinayet olduğu, ikinci soru bunların yüzde kaçının çözülebildiği, üçüncü soru ise teknolojideki gelişmeleri de dikkate alırsak son yıllarda bu orandaki değişimin hangi yönde olduğudur. Tabii en önemli konu ise cinayetlerin sayısını nasıl azaltabileceğimiz konusudur.

Bu soruların cevaplarına Amerika’ya bakarak cevap aramamın sebebi bahsettiğim istatistiklerin olması. Kısa bir google aramasından sonra karşıma şu cevaplar çıktı:

Cevapları söylemeden sizden bu soruların cevabını tahmin etmenizi isteyeceğim. Amerika’da 2007 yılında 14811 tane cinayet işlenmiş. Yani her 20000 kişiden bir tanesi cinayete kurban gitmiş. Türkiye’de aynı oranda cinayet işleniyorsa aşağı yukarı 3500 kişinin her sene öldürülüyor olması lazım. Amerika’da 1963 yılında 4566 kişi cinayete kurban gitmiş, yani her 40000 kişiden bir tanesi öldürülmüş. Bu demektir ki cinayet işlenme oranı son 44 yılda iki katına çıkmış. Bu rakamlara alkollü bir sürücünün trafik kazalarında öldürdüğü kişiler dahil değil. Onların sayısı bizim kastettiğimiz cinayetlerin sayısından daha fazla. (Geçenlerde New York eyaletinde yeni bir kanun yürürlüğe girdi, alkollü araba kullanan ve arabalarında 16 yaşından küçük çocuk bulunduran kişiler kazaya karışmasalar bile 4 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılabilecekler. Türkiye’de alkollü araba kullanmanın cezası neydi?) Aslına bakarsanız ben bu cevaplardan tatmin olmadım ve aramaya devam ettim. FBI’ın sayfasında 20 yıla ait istatistiklere ulaştım ve cinayet oranının 80’lerde ve 90’ların başında çok daha yüksek olduğunu farkettim. O zamanlar senede 24000 kişi cinayete kurban gidiyormuş. Bu rakamlar 1994’den sonra düşmeye başlamış ve onların istatistiklerine göre 1998-2008 arasında öldürülen insan sayısı 16000 civarında sabit seyrederken, nüfus artış hızından dolayı cinayet oranı yüksek miktarda gerilemiş.

Borsa Nasıl Oynanır  inovasyon nedir    Borsa Yorumları    Petrol Fiyatları    Bilgisayar Nedir

Peki bu cinayetlerin yüzde kaçı çözülebiliyormuş? Washington Post’un haberine göre 2007’de bu cinayetlerin %61’i çözülebilmiş. Yani her 5 cinayetten ancak 3 tanesini çözebiliyorlarmış. 1963 yılında ise cinayetlerin %91’i çözülmüş. Adamlar 44 sene önce her 10 cinayetin 9’unu çözüyorlarmış. O kadar teknolojik gelişmeden sonra bu 10’da 6’ya düşmüş. 2000 yılında ise bu rakam %63 imiş. Bu rakamlara bakarak kabaca son 8-9 yıl içerisinde DNA teknolojisinin ve dizilerde gösterilen teknolojilerin kullanımının cinayetlerin çözümüne yaygın bir katkı sağlamadığını söyleyebiliriz.

Tabii ki bunu söyleyebilmek için bu konuda çok detaylı bir araştırma yapamak gerekli ve eminim Amerika’da bu konu üzerine çalışan ekonomistler vardır. Diğer emin olduğum bir konu da Türkiye’de buna benzer konularda çalışan ekonomistlerin ya hiç olmaması ya da çok az olması. Eğer şu sıralar ekonomi doktorası yapıyorsanız size vereceğim en iyi tavsiye başkalarının çalışmadığı, hatta o konularda doğru düzgün verilerin bile olmadığı alanlarda doktora tezinizi yapmanız, kendi verilerinizi kendiniz toplamanız ve bunları da kimseyle paylaşmamanız. Böyle yaptığınız taktirde önümüzdeki 10-20 yıl içerisinde Turkiye’de çalıştığınız alanda en uzman kişi siz olursunuz. Bunlar önemli konular. Amerika’da makroekonomi alanında çalışan adam kalmadı diyebilirim, sadece üç beş tane serseri mayınla Fed’in bölgesel ofislerinde çalışan ekonomistlerin yaptıkları çalışmalar var, onların da neye yaradığını bu krizde gördük.

Neyse konumuza dönelim ve biraz spekülasyon yapalım. Geçmişte cinayetlerin daha kolay çözülmesinin bence en önemli sebebi bunların aile içi cinayetler olmaları. Geçen zaman içerisinde organize suç ve bununla bağlantılı cinayetlerde bence önemli artışlar meydana geldi ve bunları da öyle DNA veya CSI teknikleriyle çözmek pek mümkün değil. Aslına bakarsanız katil eşlerden biri değilse, dizilerde gözümüzün içerisine sokulan süper dedektiflerin öyle ahım şahım bir yeteneklerinin olmadığını görebilirsiniz. Neticede Amerika’daki dedektifler finans, hukuk, tıp gibi zeka gerektiren alanlara giremeyen, lisenin kabadayısı olan patates beyinli kişiler olduklarından normal olan onların ancak gözlerinin önündeki bariz cinayetler dışındaki cinayetleri çözememeleridir. Bu işin çözümü ancak makro seviyede olaya sistemik yaklaşıp analiz ettikten sonra gerçek uzmanlar tarafından ortaya konabilir. “Ben 27 yıldır dedektiflik yapıyorum, bu işler analistlerin bildiği gibi değil” diyen beceriksiz statükoculara da aldırış etmemek gerek.

Bir de beyninizi gıdıklayacak Orwellian bir çözüm önerisinde bulunayım. Cinayetleri azaltmanın yolu insanlara bu işten yakayı ucuz sıyıramayacakları mesajını vermenizdir. Birincisi cezalar hafif olmayacak, ikincisi yakalanma olasılığı çok yüksek olacak. Yakalanma olasılığını nasıl arttırırız? İnsanların yerini her günün her saniyesinde cep telefonlarından (veya herkesin koluna takılacak ve sinyal verecek bilekliklerden) belirleyeceğiz. Ayrıca arabalara da çip takılarak her gün her saniye nerede oldukları, hangi hızla seyrettikleri belirlenecek. Herkesten ayrıca DNA örneği de alınacak. Son olarak da her yere yüksek çözünürlüğe sahip kameralar yerleştirilecek. Böylece cinayetlerin ve diğer suçların çözümünde dedektiflerin ihtiyaç duyduğu bilgilerin çoğuna hemen ulaşabileceğiz. Bu bahsettiğim teknolojiler henüz tam olarak ucuz bir şekilde uygulamaya sokulacak kadar gelişmiş değil ama bu ütopyadan çok da uzak sayılmayız. Peki toplum suç oranlarının ciddi oranda azaltılmasının bedeli olan her attığı adımın devlet baba tarafından izlenmesine evet der mi?

Ekonomi Türk
Read More!

Bir Karaciger Kac Dolar Eder?

Muhittin Firduman'in iki hafta once bir yazi yazacagini duyurmustuk ama vakit darligindan dolayi yazi yazmaya firsat olmadi. Onun yerine kisaca soylemek istediklerimizi soyleyelim.

Japon mafyasinin uyesi herifin bir tanesinin karacigerinin degismesi gerekiyor. Adam da FBI ile anlasip Amerika'da bu islemi yaptirmaya karar veriyor. FBI'a Amerika'daki mafya baglantilarinin listesini verecegi sozunu veriyor, bunun karsiliginda da Amerika'ya girmesine izin veriliyor.

Adam Los Angeles sehrinde bulunan UCLA (universitesinin) hastanesine geliyor. Normalde karaciger transferi icin siraya girmeniz ve ortalama 3-4 yil sirada beklemeniz gerekiyor. Tabii sirada beklerken bir suru insan da sizlere omur obur tarafi boyluyor. Bu islemin toplam maliyeti $400,000 civarinda seyrediyormus. Cogu zaman bunu devletin veya ozel sektorun sundugu saglik sigortasi karsiliyor. Ama bizim Japon uyanik, UCLA hastanesine $1 milyon oduyor ve listenin basina geciyor. Bu arada baska birinin hakkini yemis oluyor ve o kisi de hayatini kaybediyor.

Borsa Nasıl Oynanır  inovasyon nedir    Borsa Yorumları    Petrol Fiyatları    Bilgisayar Nedir

Bunu ortaya cikaran Japonya'da yasayan Amerikali yahudi bir gazeteci. Mafya gazeteciye bunu haber yapmamasi icin $500,000 oneriyor, gazeteci kabul etmiyor.

Simdi ben isin etik detaylarina vs. girmeyecegim. Parayi veren dudugu caliyor, karaciger transferinin bedeli 1 milyon dolar oluyor. Olme riskini goze alip siraya giriyorsaniz bunun maliyeti 400 bin imis. Bu fiyatlari kullanarak ne yapacaginizi ogrenmek istiyorsaniz 3 ay icerisinde yayinlanacak kitabimizi okumaniz gerekiyor.
Read More!

Finans Kariyer Blogu

Bir okuyucumuz finans alaninda kariyer yapmak isteyenlere hitaben bir blog acmis, bizden su ricada bulunuyor:

finansal alanda (kamusal alan gibi bi kelime oldu bu da), yurtiçi ve ya uluslararası geçerliliğe sahip sertifikalar hakkında bildiklerimizi paylaştığımız bir blogumuz var,
özellikle yeni mezun arkadaşlarımızın işine yaradığını görüyorum.
siz de okuyucularınızı bilgilendirirseniz çok sevinirim. adresi http://finanskariyer.blogspot.com

Kendisine evet dedim, ondan da vakti geldiginde bizim kitabin tanitimina katkida bulunmasini bekledigimi buradan soyleyeyim.

Borsa Nasıl Oynanır  inovasyon nedir    Borsa Yorumları    Petrol Fiyatları    Bilgisayar Nedir Read More!

Mikro İktisat Kitabı

"Kapitalizm lüksleri ihtiyaçlara çevirme sanatıdır" (Andrew Carneige, 1873)

Yukarıdaki sözü, Mark Skousen'in yazdığı "Mikro İktisat" isimli kitaptan aldım.
Detaylı Bilgiyi burdan, örnek sayfalara ise şurdan bakabilirsiniz. Örnek sayfadaki "Bir dolar para ile bir deney" yazısını okumanızı öneririm.

Borsa Nasıl Oynanır  inovasyon nedir    Borsa Yorumları    Petrol Fiyatları    Bilgisayar Nedir Read More!

Dikkat sürü var!

internetten takip ettigim kadariyla, turkiye'de son zamanlarda iki konuda akilciligin sinirlarini asan tartismalar goruyorum. birincisi, gdo'lu urunler (gdo, kisaca genetigi degistirilmis organizma), ikincisi de domuz gribi asisi (inovasyon nedir). bu konularda asiri bir guvensizlik var, bilimsel verilerden cok komplo teorileri itibar goruyor. insanlar ciddi ciddi, domuz gribi salgininin ekonomik krizde kuresel ekonomiyi canlandirmak icin kasten yayilmis olabilecegini, grip asisi cagrilarinin ardinda aslinda ilac sirketlerinin oldugunu, sagliga zararli olduklarinin bilinmesine ragmen buyuk sirketlerin hissedarlarini zengin etmek icin gdo'lu urunlere goz yumuldugunu, boyle seylerin sagliga belirgin zarar verdigini ortaya koyan arastirmalarin buyuk sirketlerin baskisi yuzunden ciddi hakemli akademik dergilerde yayinlanmadigini falan dusunup kararlarini buna gore aliyorlar.

Demokrasi Nedir   Küresel ısınma Nedir  Özel Üniversiteler

gdo konusu daha az hayati bir mesele. bu yazida onu geciyorum. lakin asi meselesi ciddi. gereksiz korku, ozellikle belli insan gruplarinda, cok agir hastaliga, hatta olume yol acabilir. dahasi, bulasici hastaliga yakalanan kendisi bundan cekecegi gibi, hastaligi diger insanlara da bulastirarak onlara da zarar verir. okul, hastane, kisla, belediye otobusu gibi toplu tasima araclari gibi yerlerde grip gibi bir hastalik cok kolay yayilabilir. bir insan birkac kisiye bulastirsa, hasta sayisi geometrik olarak artar. o yuzden asi yaptirmayin, hatta hatta isteyen yaptirsin diye insanlara telkinde bulunmadan once, iyice bir dusunmek ve arastirmak lazim. hakikaten bu asinin zararlarina iliskin somut bir bulgu var mi? benim bugune kadar rastladigim en kayda deger suphe nedeni, asinin cok fazla test edilmedigi iddiasiydi. o da bir arkadasim tarafindan, tanidiginin tanidigi bir enfeksiyon uzmanindan nakledilen bir sey. bu sartlar altinda, herkesin sagligi icin, birakin yuksek risk grubundaki insanlari, onlardan sonra digerlerinin de asi olmamasi icin ciddi bir tehlike goremiyorum.

simdi ortada soyle feci bir durum var. sizin cevrenizde ne kadar insan hastaliga karsi korumasizsa, hastaligin size bulasma ihtimali de o kadar yuksek. yani normalde etrafindaki insanlarin asi olmamasinin insanlari asi olmaya tesvik etmesi gerekir. mesela benim bir cocugum olsa, asiya cok guvenmesem bile, sinifinda asi olmayan cok sayida ogrenci varsa, onu kesin asilatirdim. oysa internette okuyorum. okullarda ogrencilere yazi dagitilip velilere cocuklarini asilatmak isteyip istemedikleri sorulmus. birkac yerde rast geldim, okullarda asiya yok denecek kadar az talep geliyormus. gorunen o ki, insanlar cevrelerine bakiyorlar, cogunluk ne yapiyorsa onu yapiyorlar. tam suru davranisi.

suru davranisi sunu gosterir. insanlar yeterince bilgiye sahip degil ya da kafalari karismis. kendi baslarina saglikli karar veremiyorlar. suru icerisinde kendilerinden daha bilgili olan insanlarin var oldugunu ve surunun onlarla beraber gittigini dusunup cogunlugu izlemeyi tercih ediyorlar. ustune basbakan gibi bir otorite figurunun de cikip saglik bakaninin cabasini bastirmasinin da bir etkisi olmus olabilir. eger basbakanin aciklamalari vatandasin karari uzerinde cidden etkili olduysa, buyuk bir salgin gelecek secimde hukumeti bile goturebilir. aha, buraya yaziyorum.

tarih boyunca insanlari olduren ya da onlarda kalici sakatlik birakan pek cok hastaligin yeryuzunden silinmesinde asilarin buyuk payi var. zaten saglik hizmetlerinin gelismesinin insan omrunu son yuzyilda nereden nereye getirdigi ortada. (bir sure once bu blogda bunu gosteren bir video yayinlamistik.) bu gune kadar teknolojik ilerleme ve ekonomik gelisme, insan omrunu uzatti, hayat standardini yukseltti. insanligin en ciddi dertlerine (kitliklar, salgin hastaliklar, bebek olumleri vs.) cozum bulundu. simdi geride bunlar varken, incir cekirdegini doldurmayacak meselelerden insanlarin kafalarinin karismasi hazmedilir sey degil.

son olarak, ben de bir komplo teorisi atayim bari ortaya. nasilsa motivasyon vermek yeterli, delil ortaya koymak sart degil. bahsini ettigimiz konularda insanlarin kafalarinin karistirilmasi, medyanin tirajlari ve reytingleri arttirmak icin kasten korkulari kamcilayacak haberler yapmasinin sonucu olabilir mi? belki de hukumet ya da baska birileri vatandasin kafasi bunlarla mesgul olsun, gozler baska seylerden uzak dursun istiyorlardir. kim bilir? attim bakalim tasi... Read More!

NTV-Taraf olayi

Daha once yazacaktim, konu biraz sogusun istedim. Malumunuz, Taraf gazetesi neresinden tutsaniz elinizde kalacak bir haber yapti. NTV santralinden eski BBP baskaninin cep telefonuna yapilan aramalari sunarken helikopterin dususuyle iliskili gosterecek sekilde sundu. Konuyu herkesin hatirladigi farazasiyla link vermeye gerek gormuyorum.

Haber, neresinden tutsaniz elinizde kalacak cinsten. Ama en onemlisi bu haberin daha once Haziran ayinda Vakit gazetesi tarafindan yapilmis olmasi Taraf gazetesi icin ayip olarak yeter de artar bile.

Ayipli olan sadece Taraf degil. Taraf bu haberdeki yanlislarini mansetinden ozur dileyerek kapatmaya calisti. Ancak cehaletle bulanan o ayip oyle ozurle falan kapanacak cinsten degilidi. Yine de mansetinden ozur dilemesi Taraf'in farkidir. Basta Dogan grubun gazeteleri olmak uzere, tabldot gazetecilik, pardon tabloid diyecektim, yapan hic bir gazetede (Hurriyet'ten Zaman'a, Yeni Safak'tan Cumhuriyet'e, Sabah'tan Star'a) boyle bir ozru hatirlamiyoruz. Istisnasiz hepsi yalan haber yapiyor, hem de gozumuzun icine baka baka.

Demokrasi Nedir   Küresel ısınma Nedir  Özel Üniversiteler

Gelelim, NTV'ye. Bir zamanlar bu kanalin tema rengi mavi idi. Ancak, son uc-dort senede bir haller oldu, mavi ton giderek hakilesmeye basladi. Once Taraf meselesindeki tutumunu ele alalim, asil bombayi sona sakliyalim. Normalde Taraf'in haberine verilecek cevap iki dakika surmesi gerekirken onlar mal bulmus magribi gibi iki gun saldirmayi tercih ettiler. Nedense, GMT+2 olayini ancak iki gun gectikten sonra dile getirdiler. Madem bu kadar basit bir aciklamasi vardi ilk gun neden hic deginmediler, diye sorasi geliyor insanin. Mirgun Cabas-Rusen Cakir ikilisinin ilk gun yaptiklari program tekrar izlenirse kendilerinin bile GMT+2'den habersiz olduklari izlenimi cikiyor ortaya. Ikinci gun sonrasinda anlasiliyor ki Taraf'in hatalarindan biri resmi belgedeki kayitlari kendine dayanak yapmasi. Tek hatasi demiyorum, sadece biri diyorum, Taraf'in bu olaydaki hatalari saymakla bitmez.

Peki NTV'nin tavri?

Diyelim ki Taraf gazetesi resmi belgedeki kayitlari saat farkina bakmaksizin kendine dayanak yapip sacma bir habere baliklama atladi. Bu olay 22 Ekim ile 24 Ekim tarihleri arasinda yasandi. [Taraf'in ilk manseti (Olum helikopterinde 139 defa arandi-22 Ekim), ozur manseti ve aciklama (Kayitlar yanlis, NTV hakli biz haksiziz, TIB yanlis kayitlari gondermis-24 Ekim]

Simdi de konu ile alakasiz, bambaska bir konuda NTV'nin yaptigi bir baska haber programina goz atalim. Tarih 27 Ekim 2009. Yani Taraf olayinin sonuclanmasindan 3 gun sonra. Can Dundar'in sundugu Canli Gaste programi.
Linkini verdigim videoda, kromozomlarinda istihbarat kurumlarinin izi olan Can Dundar'in "bakin telefon kayitlarinda Danistay saldirganina Allah'in askeri deniyor" tarzi cinliklerine laf etmeyecegim. Videoyu 15.07'den itibaren takip edelim:

Can Dundar: Erdogan [NTV istihbarat sefi Erdogan Durna], sunu soracagim. Olay [Danistay saldirisi] 17 Mayis tarihinde gerceklesti ama dava dosyasindaki dinleme karari zannediyorum 7 Mayis olarak kayitta gecmis gorunuyor. Yani eylemden once dinleme karari mahkemeden cikmis gibi gorunuyor. Bu da, bu insalarin daha danistay kara.., seyini, eylemini yapmadan izleme altina alindiklarinin kaniti gibi gorunuyor. Acaba boyle mi yorumlamaliyiz? O on gunluk fark nedir sence?


Canli yayinda telefonla soruyu yanitlayan NTV istihbarat sefi Erdogan Durna ise bunun yanlislikla yapilmis olabilecegini, ancak resmi belgede alti kez ayni yanlisin tekrar edilmesinin garibine gittigini soyluyor. [Taraf da ayni hatanin 139 kere tekrar edilmesini garip karsilamisti sanirim.] Telefon konusmasi bittikten sonra Can Dundar yaptigi yorumda, eger bu insanlar hakkinda on gun onceden izleme ve dinleme karari cikarildiysa diye basliyor, danistaya saldiri biliniyordu neden engellenmedi sorusu uzerinde spekulasyon yapiyor. Siz en iyisi videonun tamamini izleyin.

Bu programin Taraf-NTV kavgasinin hemen akabinde yapilmis olmasi ilginc bir tesaduf. NTV, Taraf'i yanlis kayitlar yuzunden spekulatif/saldirgan haber yapmakla sucluyor. Kendisi ise uc gun sonra, baska bir konudaki muhtemelen yanlis kayitlar yuzunden spekulatif/saldirgan haber yapmaktan cekinmiyor. Taraf'in yaptigi hatanin aynisini kendisi de isliyor. Belki yanlislikladir ama degilse cok vahim, cok kotu hodo hodo diye canli yayinda ahkam kesmesi kolay. Koskoca istihbarat sefi olmussun telefon acip soramadin mi resmi makamlara bu neyin nesidir diye? Peki bu konuda NTV'den daha sonra duzeltme, aciklama duyduk mu? Hayir. Ben duymadim, kacirdiysam biri beni duzeltsin. Kayitlar mi yanlisti, yoksa gercekten on gun onceden izleme karari mi alinmis bilmiyoruz.

Her iki olayda da sorunun kaynagi, gelisiguzel hazirlanmis resmi raporlar, belgeler. Lackalik, ciddiyetsizlik her devlet kurumunda gorulen genel bir sorun. Resmi belgeler itina ile hazirlanip raporlansa belki NTV de Taraf da gereksiz yere kendi isimlerini rezil etmeyecekler. Ama resmi belge degil, bakkal husnu'nun alacak defteri mubarek. ciddiyet yok, birisi degil ki hepsi lacka. Medyasi neyse Adliyesi de o. Biz de kalkip lacka calisan bir sistemden tikir tikir hukuk sistemi isletmesini bekliyor, mikro reform falan diyoruz. Read More!

milleplateaux'yu takdimimdir

milleplateaux yorum yapmis, arada kaybolmasina izin vermemek lazim:

PISA (programme for international student assessment) demisken:

"pisa 2006 rakamlarına göre bilimsel bilgi ve beceri konusunda türkiyede öğrencilerin dağılımı şöyledir:

seviye 1'in altı: 12.9
seviye 1 : 33.7
seviye 2 : 31.8
seviye 3 : 15.1
seviye 4 : 6.2
seviye 5 : 0.9
seviye 6 : pratik olarak 0!

türkiyede 15 yaşındakilerin %46.6'sı, yani neredeyse yarısı bilimsel bilgi, basit matematik, basit modellemeden uzak bir yaşam sürmektedir! bu kişilerin topluma ve iş gücü piyasasına katılım anlamında zerre kadar bir yetenekleri ve bilgileri olmayacaktır. bilgi ekonomisine geçtiğimiz şu çağda 15 yaşındakilerin yarısı seviye 1'i bile becerememektedir.

Demokrasi Nedir   Küresel ısınma Nedir  Özel Üniversiteler

bu rakam, oecd ortalaması olan %19.2'nin iki katından fazladır ve çok çok vahimdir!

türk öğrencilerin performanslarının sosyo-ekonomik durumları ile bağlantısı yoktur. yani zengin, fakir, sağcı solcu, dinci, laik nereden gelirse gelsin öğrenciler aynı kötü performansı sergilemektedir.

not: burada sorulan sorular öyle kazık falan değil. örneğin soruya bakın:

"televizyon yorumcusu alttaki grafiği gösterdi ve şunu söyledi:

bu grafige bakarsak, y şehrindeki soygunlarda 1998'den 1999'a büyük bir artış olduğunu görüyoruz.

bu yorumcunun söylediklerine katılıyor musunuz? cevabinizi açıklayın ve destekleyici argümanlar ortaya koyun"

---------505---510---515---520
1998 xxxxx

1999 xxxxxxxxxxxxxxxxxxx

skala 505'ten başladığı için aslında artış fazla değil. bunu bile söylemek 4. seviyeye getirecek puan kazandırıyor. buna rağmen türk öğrencilerin %88'i bunu söyleyememiş. durum felaket!"


Ibrahim'e de dedim. Patron, sen bu adami eksi sozlukten Ekonomi Turk'e transfer et. Yilin transferi olur. Read More!

Cari Acik, Mikro Reform ve Atin Sahibi

Son bir kac gundur "at sahibine gore kisner" atasozuyle yatip kalkiyoruz, cari açık, mikro reform gibi konulari konusuyoruz. Neden boyle yapiyoruz? Cunku basbakandan tutun, ekonomi ve sanayi bakanlarina kadar direksiyondaki herkes icraat yapmak yerine laf cambazligiyla ugrasiyor cok uzun bir suredir. Son 3 yillik bu laf cambazliklarinin bedeli de hem eksi buyume rakamlari hem de yukselen issizlik rakamlari olarak karsimiza cikiyor.

Eskiden AKP kotunun iyisi derdik, elestirsek de yine de destek cikardik. Artik o gunler de geride kalmis gibi gorunuyor. Son zamanlarda AKP artik kotunun iyisi degil, sadece kotu olmaya basladi. Endiseyle izliyorum.

Ugur Gurses bugunku yazisinda hem Sanayi Bakani Caglayan'a hem de Ali Babacan'a iki buyuk tas atmis. Ote taraftan Merkez Bankasi baskani Yilmaz'in yaklasimini one cikarmis. Bizim de cok uzun sureden beri belirttigimiz gibi bu ulkede ekonominin direksiyonundaki en yetenekli kurum Merkez Bankasi. Kendilerine tesekkur ediyorum. Ugur Gurses'in yazisini ise mutlaka okumanizi oneriyorum. Bir kac satirbasi soyle:

Reeskont Nedir  Bütçe Nedir  Aritmetik Ortalama Nedir   Hisse Senedi Nedir   Bilanço Nedir   Akreditif Nedir  Tahvil Nedir    Broker Nedir    Portföy Nedir  Tutumluluk Nedir  Varlık Barışı Nedir  Evrim Teorisi Nedir  Reyting Nedir

"Firmalara ilişkin anket verileri, ithalat bağımlılığını artıran temel unsurun fiyat olmadığını, kaliteli ürün eksikliği ile yurtiçi üretimin olmaması ya da yetersiz olması gibi nedenlerin ara ve yatırım malı temininde firmaları ithalata yönelten esas unsurlar olduğunu göstermiş. İkinci sürece ilişkin bulgular da, sanayi sektörlerindeki uzmanlaşma yapısındaki değişimin, ithalata bağımlılık oranının artmasında temel nedenlerin başında geldiğini göstermiş.

Araştırma, ‘ithalat bağımlılığında fiyat temel unsur değil, başta kalite olmak üzere yapısal unsurlar belirleyici’ diyor. Bu bulguları toplantının açılış konuşmasında aktaran Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, “Türkiye’nin küresel rekabet gücünün kalıcı artışı için döviz kuruna dayalı kısa vadeli politikalardan ziyade, mikro reformları içeren uzun vadeli bir bakış açısına ihtiyaç duyulduğunu” söylüyor. Aynı toplantıda bulunan Bakan Çağlayan ise bilimi bir tarafa bırakıp, Merkez Bankası’nın kur ve faizi ayarlayarak sanayiciyi kurtarması gerektiğini söylüyor!

Merkez Bankası araştırması, çeşitli sektörleri içeren ve imalat sanayini temsil eden bir yelpazede 145 firmadan derlenen bilgilerden bilimsel sonuç çıkarıyor; Bakan Çağlayan ise ‘27 yıllık sanayiciliği ile’ ayaküstü bir sonuç çıkarıyor!
Aslında ister ihracatçıların temsilcilerinin, isterse Bakan Çağlayan’ın bu yaklaşımı, bize PISA (uluslararası öğrenci değerlendirme programı) test sonuçlarını anımsattı. Bu sonuçlar ki, bilime neden itibar etmediğimizi, bilimden neden uzak olduğumuzu anlatıyor.

2006 PISA test sonuçları gösteriyor ki, bilim alanında 30 ülkenin bulunduğu OECD sıralamasında Kore 5. sırada, Türkiye ise 29. sırada. Okuma alanında Kore 1. sırada, Türkiye 28. sırada. Matematikte Kore 1. sırada, Türkiye 29. sırada.
Neden bu karşılaştırmayı Kore ile yaptık? Şundan: Önceki gün Ankara Sanayi Odası’nda uzun bir konuşma yaparak (14 sayfa), ekonomideki kötü gidişatın hükümet dışında her şeye ait olduğunu anlatmaya çalışan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da, Türkiye ile Kore’nin pek farklarının bulunmadığını, ama Kore’nin arayı açtığını anlatıyordu. Bunun ardındaki temel nedenin de ülkemizdeki siyasal istikrarsızlık olduğunu vurguluyordu. Bu konuşmadan aklımızda kalmış! "
Read More!

Enerji Politikasinda Bir Numarali Isim?

Hugo Chavez tabii ki. Gecen hafta latin kokenlilerin cogunlukta oldugu bir mahalleye yolum dusmustu, bir de ne goreyim, herkesin galonunu (3,6 litresini) $2.50 sattigi benzini Chavez'in sahip oldugu CITGO benzinligi $2.30'a satiyor. Tam denk gelmis, depo da bos, 20 galon benzin aldim, Chavez sayesinde $4 tasarruf ettim.
Bence Chavez bu bonkor politikalarina devam ederse yilin degil yuzyilin politikacisi secilmesi lazim. En azindan Amerika'daki medyanin bu herife gaz vererek kendi halkinin servetini Amerikalilara dagitmasina devam etmesini saglamalidir. CIA bir konuda komplo yapacaksa bu konuda yapsin, Chavez'i ilelebet Venezuella'nin basinda tutsun.
Read More!

Ulkelerin Dostlari Yoktur, Ulkelerin Cikarlari Vardir

Yorumsuz bir yazi yazacagim ingilizce bilenler icin. Azerbaycan gazini yuksek fiyattan satmak ve Turkiye uzerinden ucuza yollayabilmek icin bakin neler yapiyor:

"Azerbaijan’s inability to agree transit and supply with Turkey, its biggest gas market and most direct route to Europe, has hindered progress on Nabucco and other links. Nassirov’s message to the EU is that the so-called southern corridor to the Caspian region may be lost if Turkey doesn’t act like a “responsible transit nation,” Lee said."

Yanlis anlasilmasin, Azerbaycan kendi cikarina ne geliyorsa onu yapmaktadir ve yapmalidir da. Ayni sekilde biz de isimize ne uygunsa onu yapmaliyiz. Devletler takim tutar gibi ulke tutarak yonetilmez.


Nükleer Kirlilik  Gönüllü Çevreci Kuruluşlar  Olasılık Soruları ve Çözümleri  Marksizm Nedir  Spam Nedir    Nükleer Enerjinin Zararları  Bono Nedir?  Fareli Köyün Kavalcısı  Arge Nedir?  Kalite Nedir  Açık Arttırma Nedir  Pesimist Nedir? Read More!

Nükleer Santraller ve Cevrecilerin Spam'i

Nükleer santraller yapimina karsi cikanlarin basinda cevreciler geliyor. Bugun Greenpeace Turkiye'den bir email aldim. Bu adamlar sozde cevre dostu olacaklar ama is birbiriyle celisen secimler yapmaya gelince cuvalliyorlar. Mail'de sunlari soyluyorlar:

Ben Yiğit. Greenpeace Türkiye ofisinde web departmanında çalışıyorum. Kısa süre önce Türkiye'de yapılması planlanan nükleer santrallere karşı "I lovve nuclear" ( http://nukleer.greenpeace.org/?page=petition )adında bir kampanyaya başladık.

Çernobil faciasının yıldönümü olan 26 Nisan' a kadar 1.000.000 imzaya ulaşmayı hedefliyoruz. Biliyoruz ki hiçbir hükümet 1.000.000 kişiyi görmezden gelemez. Şu ana kadar yaklaşık 13.000 kişiyiz.

...Senin yardımınla bu nükleer kabusa son vermek isteyen daha çok insan bir araya gelebilir.

Çok teşekkürler
Nükleersiz, temiz ve yeşil bir dünya dileğiyle"

Simdi Yigidim Aslanim, temiz ve yesil bir dunya dilegiyle diye sozlerini bitirmissin. Cevrecilerin son 4-5 yildir kafamizi sisirdikleri bir numarali konu nedir? Karbon bagimliligi ve kuresel isinma degil mi? Enerji uretmek icin petrol, dogal gaz, komur gibi cevreye bolca karbon salan kaynaklardan kullaniyoruz. Bu da sizin saviniza gore onumuzdeki yillarda cevresel bir kiyamet gunune yol acacak. Bunun alternatifi nedir? Enerji uretirken karbon salinimi cok daha az olan kaynaklarin kullanilmasi degil midir? Buyuk miktarlarda enerji uretmemizi saglayacak ve cevreye neredeyse hic karbon birakmayan enerji turu nedir?

Nükleer Kirlilik  Gönüllü Çevreci Kuruluşlar  Olasılık Soruları ve Çözümleri  Marksizm Nedir  Spam Nedir    Nükleer Enerjinin Zararları  Bono Nedir?  Fareli Köyün Kavalcısı  Arge Nedir?  Kalite Nedir  Açık Arttırma Nedir  Pesimist Nedir?

Bilemediniz, nükleer enerji olacakti. (Ne gunes enerjisi ne de ruzgar enerjisi ucuza tum insanlara yetecek kadar enerji uretmekten uzak). Sec birini, karbon kabusumu yoksa nukleer kabus mu?

Cevreciler boyle, fildisi kulelerinde yasiyorlar, cozum uretmeye gelince ortada yoklar. Ne yapalim, enerji kullanmayalim da tas devrine geri mi donelim? Enerji kullanmayalim mi? O zaman siz niye enerji kullaniyorsunuz, enerji kullanmamaktan once siz vazgecin.

Greenpeace gibi kuruluslarin faydalari da var ama ben bunlara deginmeyecegim. Adamlar enerjilerini elestirmek icin kullaniyorlar, bir tane cozum uretmiyorlar, ben de onlari elestirecegim. Peki ben cozum oneriyor muyum? Tabii ki, bu konuda yazdigim eski yazilara bakarsaniz gorursunuz.

Bu arada ben nükleer enerjiyi destekleyen birisiyim, hatta portfoyumde Exelon isimli nükleer enerji ureten sirkete de yer verdim. Ote yandan komur kullanarak cevreyi kirleten (bkz. nükleer kirlilik) sirketler de var portfoyumde, nukleer santraller kuran sirketler de, yani cevreci falan degilim. Olmak zorunda da degilim.

Bu arada bana "nukleer enerjiye evet" konulu bir kampanya baslatmamda yardimci olacak biri cikarsa cok sevinirim. Greenpeace'in yaptigi gibi biz de bir websitesi yapalim ve insanlar imza atsin. Websitesi programlama isinde usta birisini gonullu olarak ariyorum, banner falan da yapariz isteyenler websitelerine koyarlar ("Nükleer santraller icin evet" seklinde). Detaylarini email araciligiyla konusuruz.

Iktisat nedir?
Resesyon nedir?
Portfoy cesitlendirmesi nedir?
Bono nedir? Bond nedir?
Deflasyon nedir?
Reeskont nedir?
Swap Nedir?
Read More!

At Sahibine Göre Kişner

Atasozlerimizi seviyorum, bugun ekonomist ve isletmeciler tarafindan karsimiza "yeni" diye cikarilan bir suru teorinin anafikrini 3-4 kelimeyle anlatan bir suru atasozumuz var. Iste bunlardan bir tanesi de At sahibine göre kişner sozu.

Bugun issizlik konusundan bahsediyorduk, daha yeni diger favori ekonomistlerim olan Ugur Gurses'in ve Deniz Gokce'nin yazilarini okudum. Deniz Gokce Orhan Karaca'nin soylediklerinin aynisini Betam'in yayinlarini baz alarak soyluyor. Lafin iyisini ise dun Basbakan Tayyip Erdogan'in issizlik rakamlari aciklandiktan sonraki yorumlarini ulastiran Ugur Gurses soylemis. Erdogan issizlik rakamlari uzerine su ifadelerde bulunmus:

"Şu anda bakın biz dünyada yani işsizliğin artışı noktasında en az artış gösteren ülke konumundayız"
Bu laflari okuyunca bir an kulaklarimi temizleme ihtiyaci hissettim. Gittim, kulaklarimi temizledim, geldim. Hala ayni anlami cikariyorum. Sonra farkettim ki problem kulaklarimda degil, gozluklerimde olabilir (neticede okuyorum, dinlemiyorum). Gittim gozluklerimi de temizledim. Sonuc yine ayni. Herhalde Amerika'da bunca sene kalmaktan dolayi Turkcem bozulmustur, okudugumu artik anlamaz hale gelmisimdir diye dusundum, kendimi avuttum.

Benim bu laflardan cikarabildigim en iyi anlam su: Turkiye'de issizlik artmistir ama issizligin arttigi tum ulkeler arasinda Turkiye en dusuk artis oranina sahip ulkedir. Issizlik oranlarindaki artis miktarinin karsilastirildigi zaman birimi verilmedigine gore belki de Erdogan issizlik oranlarindaki artis miktarini issizlik oraninin zirve yaptigi kis aylarina gore kiyasliyordur. Ama bu durumda da issizlik oranimiz aslinda bir dusus sergiledi artis degil. Yani 8-9 ay oncesine gore durumumuz cok iyi, ya da oyle bi sey.

Bir onceki yazida sundugumuz issizlik ornai grafigini de goz onune alarak siz bunu nasil yorumluyorsunuz? Turkiye'nin yularini elinde tutan Erdogan ne demek istiyor?
Read More!

Mevsimsellikten Arindirilmis Issizlik Orani

Son 7 aydir mevsimsellikten arindirilmis issizlik orani %14-15 araligina takilip kalmis. Krizin zirve yaptigi siralarda %15'i bulan oran, krizin etkilerinin hafifledigi bahar ve yaz aylarinda %14 seviyesine gerilemisti. En son aciklanan Agustos ayina ait istatistikler de Eylul ayinda issizlik oraninin bir niktar yukseldigini gosteriyor. Iyi haber degil.

Nereden mi buluyorum bu mevsimsel etkilerden arindirilmis istatistikleri?Tabii ki Orhan Karaca'dan. Favori ekonomistim sagolsun blogunda bir grafik yayinlamis, ben de buraya aktariyorum. Yazisinin orijinalini buradan okuyabilirsiniz.

Grafigin guzel tarafi size mevsimselligin de ne demek oldugunu gosteriyor olmasi. Baksaniza kis aylarinda issizlik orani cikiyor, yaz aylarinda dusuyor, mevsimsellikten arindirilmis rakamlar ise gercek resmi ortaya cikariyor. Neden TUIK bunlari yillar oncesinden yayinlamaya baslamamis aklim almiyor (devlet kurumu olmasindan olabilir mi?)

Manipülasyon Nedir   Küresel ısınma Karikatürleri  Türk Bilim Adamı  Liderlik Nedir?    Türkiyede Ödenen Vergiler, Vergi Türleri  Enformasyon Nedir    Slogan Nedir    Enflasyon Nedir    Nükleer Santraller  Devlet Nedir

Bu arada bu grafik ulkemizin resesyona Nisan 2008 civarinda girmeye basladigini, hukumetin gec aciklanan istatistiklerden dolayi ise bu durumun farkina taaa Sonbahar'in ortalarinda vardigini da bizlere gosteriyor. Efkarlandim yine, gecen seneki teget hikayeleri birden gozumun onune geldi. Bu seneki hikaye de "IMF ile anlasmamakla cok super hareket ettik", "krizden tek basimiza ciktik, IMF'ye ihtiyacimiz yok" seklindeki teraneler. Bir de Steve Hanke gibi haricten gazel okuyup bizim ekonomimizden anlamayanlar parazit yaparak milletin kafasini iyice karistiriyor. Bakalim bunlarin issizlik rakamlari cinsinden maliyeti bize ne olacak, gelecek sene de buna bakar bakar efkarlaniriz.

Gunun sozu: At sahibine göre kişner.

Read more...

Read More!